25 Eylül 2010 Cumartesi

SAMSUN'da ESKİ BAYRAMLAR

Mehmet Başarır’ın Objektifinden

Yavuz Başarır Araştırmacı-Yazar

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’a şöyle başlar: “1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.”

19 Mayıs 1919, Türkiye Cumhuriyet’inin doğuşunun ilk günüdür ve bu doğuş Samsun’da başlamıştır. Bu nedenle, Cumhuriyetin her bayramı, Samsun’da, başka bir heyecanla kutlanır.

Burada size, bu heyecanlı kutlamalardan bir demet sunmak istiyorum. Bu fotoğraflar, Mehmet Başarır tarafından 1930’lu yılların Cumhuriyet ve Gençlik ve Spor bayramlarında çekilmiştir.

19 Mayıs bayramlarında Atatürk’ün Samsun’a çıktığı Park İskelesi, defne yapraklarından çelenklerle süslenirdi. Mustafa Kemal Paşa’nın bir fotoğrafı askerlerin ya da öğrencilerin ellerinde, iskeleden karaya çıkarılır ve Atatürk Anıtı’na kadar getirilirdi.

Atatürk Anıtı’na çelenkler konulur, resmi tören yapılırdı.

Daha sonra törenler, Gümrük’teki Fener Stadyumu’nda gençlerin geçit resmi ve jimnastik hareketleri ile tamamlanırdı.




Cumhuriyet Bayramı ise, en büyük bayramdı. Geçit resmi, Hükümet Caddesi ile Cumhuriyet Meydanında yapılırdı.






Hükümet ve Gazi caddeleri ile Cumhuriyet Meydanı’na taklar kurulur, ışıklandırılır ve gece de fener alayı yapılırdı.


Yukarıdaki iki fotoğraf, Cumhuriyet’in 10. yıl kutlamaları sırasında çekilmiştir.








7 Eylül 2010 Salı

Cumhuriyete Kadar SAMSUN ve LİMANI

Yavuz Başarır Araştırmacı Yazar

Samsun’un siyasi tarihini ekonomik tarihinden ayırmak doğru olmaz. Zira, bir liman şehri olarak ilkçağdan beri önemli bir yer işgal etmiş, bölgesinin ihracat ve ithalat limanı olarak hayati bir işlev görmüştür.

Samsun’u limanından, limanını da hinterlandından ayırmak doğru değildir. İlkçağlarda Samsun limanının ardbölgesi, Amasya, Tokat, Merzifon, Kavak’tan oluşuyordu. Tabii ki bunlara Bafra, Çarşamba, Terme ile şehrin yakın köylerini de katmak gerekir.

Tarih boyunca Karadeniz limanları, arkalarındaki geniş hinterlandları sayesinde hareketli bir ticaret hayatına sahip olmuşlardır. Bu ticareti ilk geliştirenler, İyonyalı tüccarlardır. Batı Anadolu’daki şehir devletlerinden Phokaialı (Foçalı) ve Miletoslu tüccarlar, İÖ 7. yüzyılda Karadeniz’e geçerek kıyılarda ticaret kolonileri kurmuşlardır.

Bunlardan biri de, İÖ 18. yüzyıldan beri Gaşkaların yaşadığı Samsun’dur. Miletoslular bu limana Amisos diyerek, arkasındaki zengin hinterlanddan topladıkları kendiri diğer bölgelere ihraç etmeye, buranın ihtiyacı olan tuzu da Karadeniz’in kuzeyindeki limanlardan ithal etmeye başlamışlardır.

Karadeniz’de ticareti arttıran, Avrupa ile Karadeniz limanları arasında sürekli bağ kuran İtalyan şehir devletleri olmuştur. Venedikliler ve Cenevizliler, Bizans ile anlaşmalar yaparak Karadeniz’e geçip kendi kolonilerini kurmuşlardır.

11. yüzyılın ortalarında bölgeye Cenovalılar geldi ve Sinop başta olmak üzere, Samsun’a hakim oldular. Şehrin adını da Amisos’tan Simisso’ya çevirdiler. Aynı yüzyılın sonlarına doğru bölgeye Türkmen akınları başladı. İlk gelenler Danişmendlilerdi. Ancak, Danişmendliler Cenevizlilerin Simisso kalesini ele geçiremeyince, karşısına Türkler için ikinci bir kale inşa ettiler. Selçuklular zamanında buradaki Türk yerleşimi tamamlandı ve bu yeni yere “Müslüman Samsun” denilmeye başlandı. Hıristiyanların oturduğu eski kale civarına ise “Gavur Samsun”, “Kafir Samsun” ya da “Kara Samsun” denildi.

İki Samsun, bölgenin tamamen Osmanlı hakimiyeti altına girdiği 1428’e kadar birlikte hayatiyetini sürdürdü. II. Murat zamanında Samsun kalesinin zaptedilmesinden sonra Cenevizliler şehri terketti ve bölge tamamen Osmanlı hakimiyetine geçmiş oldu.

Cenevizlilerin bölgeden çekilmiş olmalarına rağmen, diğer hıristiyan unsurlar, Rumlar ve Ermeniler Samsun’da oturmaya devam ettiler. Osmanlı vatandaşı olan Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler Samsun’da ve ardbölgesinde ticaret yapmaya devam ettiler.

16. yüzyuılda Karadeniz kıyılarındaki Batum, Soçi, Azak, Kefe, Akkerman, Kili gibi önemli liman ve kalelerin Osmanlılar tarafından zaptedilmesi ve bütün kıyıların Osmanlı egemenliğine girmesiyle Karadeniz bir iç deniz hüviyetine girdi. Dolayısıyla bu limanlardan yapılan ticaret de iç ticaret haline geldi. Fakat, bu durum ne Samsun’un ne de diğer limanların ticari faaliyetini azaltmadı.

Samsun limanından kendir ve kenevir ile bunlardan mamul kumaşlar gönderiliyor, karşılığında mahalli ihtiyaçlar karşılanıyordu. Fakat zamanla düşük boyuttaki bu ticaret şehrin gelişmesine pek yaramadı. 17. yüzyılda Anadolu’daki, bir türlü önü kesilemeyen Celali isyanları, limanın ardbölgesiyle ilişkisini kopardı. Amasya’dan, Tokat’tan, Merzifon’dan dışarıya gönderilecek mallar gelmez oldu.

Yine bu dönemde Kazak ve Abhaz korsanların Karadeniz’deki denizyolu güvenliğini sarsmaları ve hatta İstanbul Bebek yakınlarına kadar gelerek köyleri tarumar etmeleri deniz ticaretini olumsuz etkiledi. Kazaklar, şayka adını verdikleri küçük gemilerle Samsun’a da birkaç defa baskın yaptılar. Bu durumun önünün alınaması halkta korku ve paniğe yol açtı. Sonuçta Samsun limanından yapılan hububat, pirinç gibi malların sevkiyatlarında azalma oldu. Bu durum, şehrin genel yapısını da etkiledi ve Samsun nüfus bakımından küçüldü ve halkı fakirleşti.

17. yüzyılın sonlarında Rusya, önemli bir düşünü gerçekleştirdi ve Kırım’daki Azak kalesini alarak hem Karadeniz’i çepeçevre saran Osmanlı topraklarında ilk gediği açmış, hem de kendisine Karadeniz’e çıkma imkanı veren bir su başını elde etmiş oldu. Bundan yüz yıl sonra da, Küçük Kaynarca Antlaşması ile Karadeniz’de serbestçe ticaret yapma hakkını ele geçirdi. Böylece Karadeniz, Osmanlılar için bir iç deniz olmaktan çıktı.

18. yüzyıldaki gelişmeler, Osmanlı Devleti’nin sadece Karadeniz üzerindeki mutlak hakimiyetini kaybetmekle kalmadığını, aynı zaman “sadık ve bendesi” olan tüccarlarını da kaybettiğini gösterdi. Karadeniz limanlarında ikamet eden ve Devlet’e vatandaşlık bağı ile bağlı olan bazı Rum ve İtalyan tüccarların, gemilerini Rus bandralı yaptıkları ya da Rus bandralı gemileri işletmeye başladıkları anlaşıldı. Osmanlı Devleti, bu gemilerde Osmanlı reayasının çalışmasını yasaklamak istediyse de bunda tam başarılı olamadı.

Bunlar olumsuz gelişmeler olarak görünürken, aynı zamanda Sinop, Samsun, Trabzon, Amasra gibi liman şehirleri ve dolayısıyla Osmanlı ekonomisi için bazı olumlu sonuçlar da doğurdu. Rusya’dan geri kalmak istemeyen İngiliz ve Fransızlar da Karadeniz’de serbest ticaret yapabilme hakkı için Osmanlı Devleti’ne baskı yaptılar ve 19. yüzyılın başlarında bu imkanı elde ettiler.

Özellikle Kırım Savaşı’ndan sonra İngiliz ve Fransız şirketlerinin Karadeniz ticaretinde önemli bir paya sahip olmalarıyla, diğer limanlarda olduğu gibi Samsun limanında da ticari faaliyetler arttı ve sonucunda Samsun şehri yeniden gelişmeye başladı.

İki önemli unsur daha, bu gelişmeyi hızlandırdı. Bunlardan ilki Samsun ve çevresinde, özellikle de Bafra’da yetiştirilen tütünün kalitesinin artması ve Avrupa’ya ihraç edilmesidir. İkincisi, Karadeniz’deki ticaretin buharlı gemilerle ve tarifeli seferlerle gerçekleştirilmeye başlanılmasıdır.

Ardbölgeden limana mal getirmek kolay değildi. Çarşamba, Bafra, Kavak ve diğer kasabalardan Samsun’a ulaşım karayoluyla sağlanıyordu. Malların limana nakli, toprak yollardan gerçekleştiriliyordu. Nakliye kağnılarla ya da at, deve, katır gibi hayvanlar vasıtasıyla yapılıyordu. Toprak yollar ise, çoğunlukla balçıktı, dereler ve ırmaklar üzerinde köprü sayısı çok azdı. Bu olumsuzluklar, malların naklini hem süre hem de maliyet açısından zorlaştırıyordu. Samsun ile Bafra arasındaki yol, birçok yerde bataklıklardan geçiyor, Çarşamba yolu ise sürekli su taşkınları nedeniyle çamur deryası gibiydi.

Samsun’da Cenevizlilerden kalan kale tamamen tahrip olmuştu. Danişmendlilerden kalan 700 yıllık kale ise yıkıntı halindeydi. Enkaza dönüşmüş surların kalıntıları şehrin genişlemesine, bazı yerlerde yeni caddeler açılmasına engel teşkil ettiği gerekçesiyle 1880’lerde tamamen yıktırıldı.

Aynı yıllarda, Samsun-Bağdat yolu olacağı söylenen ve öncelikle Samsun’u Sivas’a bağlayacak yeni bir şose yol yapımına girişildi. Şehir içinde Subaşı’ndan başlayan ve Unkapanı sırtlarına tırmanıp dağları aşan bu yola daha sonra Bağdat Caddesi adı verildi. Bu yol, uzun yıllar, Samsun’u Anadolu’nun içlerine bağlayan yegane yol olarak hizmet verdi.

O dönemde şehri kuşatan birçok sazlık ve bataklı alan vardı. Şehrin kuzeyinde Gümrük ve Fener arasında arasında kalan yerler sazlık ve bataklıktı. Güneyde şehrin Çarşamba çıkışında ve koşu alanının bulunduğu düzlükte de geniş bataklıklar vardı. Buralar, hem kullanılamaz alanlardı hem de çevreye sıtma yayan sivrisinek yuvalarıydı. Zamanla bu yerler kurutulmuş, ağaçlandırılmış ve halkın kullanımına açılmıştır.

Sıtma salgınları, Samsun için olağandı, fakat 1910 yılında çıkan kolera salgını şehir halkına çok sayıda ölüm getirdi. Salgının yayılmasını önlemek için özellikle gemi ile giriş çıkışlar kontrol altına alındı. Aylar boyunca, yolcuların çıkışına izin verilmediğinden 2 binden fazla insan ortalıkta sefil oldu. Bir kısmı deniz kenarındaki barakalarda yatıp kalktı. Ancak, bu barakaların neredeyse her tarafı harap vaziyette olduğundan insanları koruduğu söylenemezdi.

1890 yılına kadar Samsun limanında tek iskele vardı. Bütün mal yükleme ve boşaltmaları ile yolcu indirme ve bindirmeleri buradan yapılırdı. İskelede yeterli su derinliği olmadığından gemiler yanaşamaz, açıkta demirlerdi. Mallar ve yolcular mavnalarla taşınırdı. Bu durum birçok sorunu ortaya çıkarıyordu.

Deniz dibindeki kumlar, fırtınalı havalarda sürekli yer değiştirdiğinden iskelenin ucundaki su derinliği sık sık değişirdi. Sığlaşma çoğaldığında mavnalar ve çaparlar iskeleye yanaşamazdı. Bu durumda, kayıkçılar, yarı bellerine kadar soğuk suların içine girerek yolcuları sırtlarında taşırlardı. Aynı durum, mal taşınmasında da yaşanırdı.

Sonraki yıllarda limana başka iskeleler de yapıldı. Kullanım amaçlarına göre, un iskelesi, gaz iskelesi gibi adlar verildi. Bunlar içinde en önemlisi Fransız Reji Şirketi’ne ait tütün iskelesidir.

Fransız Reji Şirketi’ne ait Samsun Sigara Fabrikası 1893’te faaliyete başladı. Fabrika binaları, depolar, idari binalarla birlikte Şirket, Samsun’un merkezinde büyük bir yer işgal eder hale gelmişti. Gümrüğün yanında, kurutulan bataklık alanda yüklenecek tütünler için depolar ve rüsumat binası yanısıra bir de iskele inşa edildi. Bu iskele, sadece tütün yüklemesinde değil, gerektiğinde diğer amaçlar için de Samsun’a hizmet etti. 1915 yılında Rus gemileri Samsun’u bombaladığında bütün iskeleleri yıkıp Fransızlara ait diye sadece Tütün İskelesini sağlam bırakmışlardı.

Samsun’u çevreye bağlayan dış yolların perişanlığı yanında, şehir içinde de muntazam hiçbir yol yoktu. Şehir içi yollarının tamamı topraktı ve her zaman çamur içindeydi. 1890’larda ana yollardan bazıları ile bir kısım kaldırımlar taşla döşendi. Ancak, halkın çamurlu sokaklardan kurtulması için Cumhuriyet dönemini beklemek gerekecekti.

devam edecek